erhantaylan17@hotmail.com
Bu cümleyi kurabilmek için bir ömür gerekiyor. Yıllar boyunca kelimelerle, matbaa mürekkebiyle ve gerçeğin peşinde harcanan zamanla örülen bir yolculuk… Ve o yolculuğun başladığı yer; Çanakkale.
Bugün geriye dönüp baktığımda, her şeyin bir gazete demetiyle başladığını görüyorum. Daha çocuk yaşta, gazetelerin kokusunu içime çekerek attım mesleğe ilk adımımı. Nejat Tabak, İhsan Çakar, Yılmaz Çintirik gibi isimlerin rehberliğinde “Burası Çanakkale” gazetesinin kapısından içeri girdiğimde, o dünyanın ne kadar derin, ne kadar büyülü olduğunu henüz bilmiyordum.
O yıllarda matbaada harfler tek tek dizilir, baskı makineleri saatlerce aralıksız çalışırdı. Mürekkep kokusu, haberin teriyle birleşir; geceden sabaha çıkan her gazete, bir emek destanı olurdu. Orada sadece çalışmadım, orada yoğruldum.
Kimi zaman Güney Nair’in bir haberi nasıl adeta yaşattığına tanıklık ettim. Kimi zaman Vedat Sezer’in attığı tek bir başlıkla nasıl geniş kitleleri etkileyebildiğini gözlemledim. Yeri geldi, Cemal Oral’ın sade bir haberi nasıl derinlikli ve anlamlı bir anlatıya dönüştürdüğünü birebir gördüm. Onlarla aynı ortamda bulunmak, sadece haberciliği öğrenmek anlamına gelmiyordu. Asıl öğrendiğim şey; gazeteciliğin özünü oluşturan meslek ahlakıydı. Bu isimlerden sorumluluk bilincini, olaylara tarafsızlıkla yaklaşma yetisini ve söylenen her kelimenin ne kadar büyük bir etki yaratabileceğini öğrendim. Sözün gücüne duyulan saygının, bir gazetecinin kalemini nasıl şekillendirdiğini o günlerde kavradım. Onlardan öğrendim çünkü kendi kalemlerini hiçbir zaman satmadılar. Bu şehirde gazetecilik yaptılar.
1987 yılında vatani görevimi yerine getirmek için meslek hayatıma kısa bir ara verdim. Ancak görevimi tamamlayıp yeniden gazeteciliğe döndüğümde, içimde hâlâ aynı ilk günkü heyecan ve tutku vardı. Bu dönüş, yalnızca bir işe geri dönmek değil, adeta kaldığım yerden hayatın anlamına devam etmek gibiydi.
Bu dönemde, Olay Gazetesi’nin kurucuları olan Turhan Narler, Işık Narler ve Aynur Ganiler ile tanışma fırsatı buldum. Onlarla yollarımın kesişmesi, benim için sadece yeni bir iş imkânı değil; yepyeni bir okulun kapılarını aralamak gibiydi. Olay Gazetesi, gazeteciliği sadece yapmak değil, yaşamak gerektiğini bana gösteren bir okul oldu.
Merhum ağabeyim Recai Taylan’ın, Olay Gazetesi’ne adım atarken söylediği “Eti sizin, kemiği benim” sözü, o günlerde kulağıma belki sert ve iddialı gelmişti. Ancak yıllar geçtikçe bu sözün taşıdığı anlamı daha derinlemesine kavradım ve hayatım boyunca bu ilkeye sadık kalmaya özen gösterdim. O söz, sadece bir teslimiyet ifadesi değil; aynı zamanda mesleğe, emeğe ve öğrenmeye duyulan sınırsız bir bağlılığın yansımasıydı.
Gazetecilik, tek bir unvanla tanımlanamayacak kadar çok yönlü bir meslektir. Bazen gazete dağıtırsınız, bazen bir köşe yazısı kaleme alırsınız, bazen de matbaanın içinde dakikalarla yarışan bir emekçisinizdir. Ama ne yaparsanız yapın, en çok da şehre tutkulu bir gözle bakarsınız. Şehrin sokaklarında bir ayrıntıyı yakalayan, halkın sesine kulak veren, yazıyla tarihe iz düşen bir göz…
Olay Gazetesi’nde yazdığım tanıtım yazıları ve hazırladığım özel dosyalar, meslekteki gelişimimin temel taşlarını oluşturdu. Ancak yalnızca Çanakkale’de değil, Tekirdağ’da da önemli deneyimler edindim. Trakya Doğuş Gazetesi’nde görev aldığım dönemde, bugün Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten değerli büyüğüm Necmi Işıksal’dan çok şey öğrendim. Gazeteciliğin yalnızca yazmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir duruş ve sorumluluk meselesi olduğunu ondan gördüm. Bu vesileyle kendisine içten bir teşekkür borçluyum.
Elbette bu satırlara, hayatımda derin izler bırakmış bir başka ismi daha yazmadan geçemem: Merhum Celal İmran abim... Onu rahmet ve özlemle anıyorum. Kime hitap ederse etsin, sözü “minim” diyerek başlatırdı. Bu küçük ama anlam dolu kelime, onun nezaketinin ve içtenliğinin bir yansımasıydı. Çanakkale basınında kendine özgü bir duruşu olan Celal İmran, sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda ağabeylik yapan, yön gösteren bir şahsiyetti.
Bugün dönüp baktığımda, bu meslekte geçirdiğim her anın, yazdığım her satırın, karşılaştığım her insanın meslek hayatımda bir iz bıraktığını görüyorum. Tüm bu birikimler, benim meslek defterimin satır satır yazılmış ve özenle saklanmış parçalarıdır.
Bugün dönüp baktığımda Olay Gazetesi'nin sadece bir yayın organı değil, Çanakkale basınının gerçek bir okulu olduğunu görüyorum. Her ilçede, her mahallede, bu gazeteyle yolu kesişmiş birileri var. Ve her biri bir hafıza taşıyor. Benim için Olay Gazetesi, sadece çalıştığım bir yer değil. Orası hayallerimin, umutlarımın ve sadakatimin merkezidir. Hâlâ burada çalışıyor olmamın nedeni, yıllar önce içime düşen o gazetecilik ateşidir. Çünkü bazı sevdalar vardır, kolay kolay bitmez. Bazen bir gazete manşetinde saklanır, bazen gece yarısı kurulan bir cümlenin içinde. Benim gazetecilik sevdam da işte o türden bir sevda. İsmi Çanakkale, rengi mürekkep siyahı, kokusu geçmişin nostaljisi…
Kalın sağlıcakla...