cuneyt66@gmail.com
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan dava, Türk siyasetinin en tartışmalı gündem maddelerinden biri olmaya devam ediyor. 4-5 Kasım 2023’te gerçekleştirilen ve Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultayın “şaibe” iddialarıyla iptali talebi, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşmada 8 Eylül’e ertelendi. Bu erteleme, yalnızca hukuki bir sürecin uzaması değil, aynı zamanda CHP içindeki derin ayrışmaların ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi konumunun giderek zayıflamasının bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Davanın temelinde, eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve birkaç delegenin, kurultayda “delege iradesinin sakatlandığı” ve “organize suç işlendiği” iddiaları yer alıyor. Savaş’ın avukatı Onur Yusuf Üregen, kurultayın “mutlak butlan” ile geçersiz sayılmasını ve Özgür Özel yönetiminin görevden alınarak Kılıçdaroğlu’nun yeniden liderliğe getirilmesini talep etti. Ancak bu talepler, hem parti içinde hem de kamuoyunda geniş bir destek bulamadı. Kılıçdaroğlu’nun bu süreçteki sessizliği ve net bir tavır sergilemekten kaçınması, onu giderek yalnızlaştıran bir faktör olarak öne çıkıyor.
Kamuoyu ve siyasi çevreler, Kılıçdaroğlu’nun bu davaya yönelik tutumunu sert bir şekilde eleştiriyor. CHP’nin mevcut yönetimi, il başkanları ve tabanının önemli bir kısmı, Kılıçdaroğlu’nun partiyi kaosa sürükleyebilecek bu girişime mesafeli durmasını beklerken, onun sessizliği “örtülü destek” olarak algılanıyor. Sosyal medyada Kılıçdaroğlu’nun bu sessizliğinin partiye zarar verdiği ve Özgür Özel liderliğindeki yeni yönetimin kenetlenmesine yol açtığı şeklinde yorumlar paylaşılıyor. Genel olarak “Kılıçdaroğlu’nun tutumu CHP’ye zarar verecek gibi görünse de, aksine tabanda kenetlenmeye sebep oldu” diyerek bu algı özetleniyor.
Öte yandan, Kılıçdaroğlu’na destek veren kesim oldukça sınırlı. Demokrat aydınlar ve bazı Alevi kanaat önderlerinin yanı sıra, iktidar yanlısı medyanın bir kısmı, bu davayı CHP’yi zayıflatma aracı olarak görüyor ve dolaylı olarak Kılıçdaroğlu’nu yüceltiyor. Ancak bu destek, daha çok siyasi bir manevra olarak algılanıyor ve Kılıçdaroğlu’nun parti tabanındaki etkisini artırmaktan uzak. İktidar medyasının bu süreci “muhalefetin iç hesaplaşması” olarak sunması, Kılıçdaroğlu’nun yalnızlaşmasını daha da belirginleştiriyor.
Kılıçdaroğlu’nun 2010-2023 yılları arasındaki liderlik dönemi, CHP’yi birleştiren ve geniş kitlelere açan bir süreç olarak hatırlansa da, son yıllarda artan eleştiriler onun liderlik tarzını sorgulamaya açtı. Kurultay davası, bu eleştirilerin zirve noktası oldu. Parti içindeki değişim talebi, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu gibi isimlerin öncülüğünde güçlenirken, Kılıçdaroğlu’nun eski yönetim tarzına dönüş özlemi, tabanda karşılık bulmuyor. CHP’nin avukatı Çağlar Çağlayan’ın, “Davanın siyaset gündeminde yeri kalmadı” şeklindeki açıklaması, bu durumun net bir özeti.
Dava sürecinde Kılıçdaroğlu’nun duruşmalara katılmaması ve kamuoyuna net bir mesaj vermemesi, onun siyasi izolasyonunu derinleştiriyor. Parti tabanı, Kılıçdaroğlu’nun bu sessizliğini, partiyi yeniden liderlik koltuğuna oturarak yönetme arzusuna yoranlar olduğu kadar, krize yol açmaktan kaçınma çabası olarak görenler de var. Ancak her iki durumda da, Kılıçdaroğlu’nun eski etkisini yitirdiği açık. Kılıçdaroğlu toplumsal muhalefet nezdinde nefret objesi olduğu yorumuyla, onun kamuoyundaki algısının ne kadar erozyona uğradığı vurgulanıyor.
Hukuki açıdan bakıldığında, davanın 8 Eylül’e ertelenmesi, ceza davasındaki görevsizlik kararının sonucuna bağlı olarak alındı. Ancak bu erteleme, siyasi tartışmaları daha da alevlendirecek gibi görünüyor. CHP yönetimi, olası bir “mutlak butlan” kararına karşı teyakkuzda. İl başkanlarının Ankara’ya çağrılması ve genel merkeze destek mesajları, Özgür Özel liderliğindeki yönetimin tabanda güçlü bir destek bulduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun ise bu süreçte partiyi yönetebilecek bir lider olarak görülmediği, CHP’nin mevcut dinamiklerine uyum sağlayamadığı yorumları hakim.
Sonuç olarak, CHP kurultay davasının ertelenmesi, Kılıçdaroğlu’nun yalnızlaşma sürecini hızlandıran bir dönüm noktası oldu. Parti tabanının ve kamuoyunun büyük kısmı, bu davayı CHP’nin iç dinamiklerini sarsan bir girişim olarak görürken, Kılıçdaroğlu’nun sessizliği onu siyasi arenada giderek daha görünmez kılıyor. İktidar yanlısı medyanın ve küçük bir grup partilinin desteği, bu yalnızlaşmayı tersine çevirebilecek güçten yoksun. Türk siyasetinin bu kritik sürecinde, Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir yol izleyeceği merak konusu, ancak mevcut tablo, onun CHP’deki etkisinin giderek azaldığını açıkça ortaya koyuyor.