Can Dostlar, Değerli Okurlar Merhaba..
Dünyanın dörtte üçünün okyanuslarla kaplı sucul ekosisteme; dörtte biri ise karasal ekosistemle kaplıyken, biz insanların yeri nokta bile değilken, sanki dünyanın egemeni imiş gibi onu şekillendirmeğe çalışmakla acaba biz kendi sonumuzu mu hazırlıyoruz geçmişte olduğu gibi.
Yaş ilerledikçe, Ahmet Haşim’in “Merdiven” şiiri zaman zaman aklıma gelir:
“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” günümüzde bu pek mümkün görünmüyorsa da kendime soru sormadan yapamıyorum. Beynime ara sıra köpek balığı atmadan da duramıyorum:
“Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...” A. Haşim
Merdiven basamakları belli bir yüksekliğe ulaşınca yaşama tepeden bakmak, bakış açısını daha farklı kılıyor. Pilotun gökyüzünden yere bakması ya da bir kaptanın okyanusta bir tekne içinde kendini sorgulaması gibi
Tepeden bakmak; halk arasında, kendini beğenmiş, burnu büyük olarak değerlendirilse de yaşama geniş bir perspektiften bakmak olarak da değerlendirilir. Karşıtı ise; dar açıdan bakıldığında “At gözlüğü ile bakmaktır.
“Yaşamak, düşünmektir.”
Antik dönemden günümüze bütün düşünürler, sistemlerinin temel önerilerini “düşünmek” üzerine oturtmuşlardır.
Sokrates der ki;
Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez. En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir. Kimseye bir şey öğretemem, sadece onların düşünmesini sağlarım.
Sadece bir iyi vardır; “Bilgi!”
Sadece bir kötü vardır; “Cehalet...”
Descartes'ın sisteminin temel önermesi olan “Düşünüyorum, öyleyse varım», üzerinde tartışmaların sürüp gittiği bir, önermedir.
Descartes'in ünlü bu sözü; aslında bizi canlı ve cansız diğer tüm şeylerden ayıran en önemli ayrımlardan birini ortaya koyuyor, o da düşünmek. Ama insanı insan yapan sadece düşünmek değil aynı zamanda onun zihin ve beden arasındaki uyumudur da.
Aslında bütün bu önermeler, bizi “kendini sorgula” ya götürmektedir. Kendini sorgulayan kişi; bilgi birikimleriyle, yaşam deneyimlerini çözümleme (analiz) ve bireşimleyerek (sentez) gelecek rotamızı çizmemize yardımcı olur.
Kimi konuşur, kimi yazar. Yazan el, konuşandan öndedir. Bilimin temelinde yazı vardır. Çünkü; söz uçar, yazı kalır..
Yaşamda önemli olan düşünmek, düşündüğünü yazmak ve okuyarak kendini zenginleştirmektir. Eskilerin deyimiyle “insan-ı kâmil”olmak; günümüzde ise, erdemli olmaya açılan kapıdır.